Tags
aile ici siddet, borris johnson annual award, en iyi proje odulu, ingiltere kadin platformu, London, londra, mucize, nilgun akbolat, nilgun yildirim, rainbow project
Londra Heathrow hava alanına indiğinde cebinde 100 sterlin vardı. Kalbi kırık, yorgun, bitkin, evladından ayrı olmanın verdiği yürek sızısı…
O gece kendini arkadaşının evine attı. Bedeninde, ruhunda acımayan tek bir nokta yok. Hayattan büyük dayak yemiş… Bundan sonrasında ne yapacağından bihaber…
Ülkesindeki ekonomik krizle tüm şirketler batmıştı. İflas bayrağını çekenlere rağmen yılmadan, inançla yola devam etti… Ama olmadı… Ya hapise girecekti, ya da para kazanabileceği, ruhunun tanıdığı tek ülkeye gidip hayata 50 yaşından sonra yine başlayacaktı. O borçlar ödenecekti… Sözü sözdü… Asalet akıyordu her yerinden… O borçlar ödenecekti…
Sabahına uyandı… Arkadaşı “ne yapacaksın?’ diye sordu. “Okul açacağım!’ dedi. Arkadaşı bir kahkaha attı…
1 ay ağladı, geride bıraktığı kızını sayıkladı her gece! Dayamayıp aradı. “Dondur okulunu, kalk gel! Burada üniversite mi yok?” dedi…
Arkadaşı yine sordu… “Nasıl yapacaksın? Delirdin mi? Burada Üniversitelerin kaç para olduğundan haberin var mı?”
“Olsun” dedi… “Ben kızımı okutacağım!’
Cebinde 250 sterlin vardı kızını üniversiteye yazdıracağı gün! Okula kayıt olmak için istenen depozito tam o kadardı… Onu da verdikten sonra elinde avucunda hiç bir şey kalmayacaktı!
“Anne nasıl olur?’ dedi kız.
“Olur” dedi… “Gerekirse hizmetçilik yaparım! Ama seni okuturum!”
Hizmetçilik yapmadı!
Bir kuaförde çalıştı önce. Halkla ilişkiler sorumlusuydu. 20 senelik eğitimcilik, müdürlük hayatını önemsemedi… Hiç bilmediği bir işi benim diyen bir çok halkla ilişkilerciden iyi yaptı.
Sürekli üretti. Projeler. Yeni fikirler. Sosyal projeler.
Hayatın sillesini yemişti ya hani? Çevresinde hayatın sillesini yemiş bir çok kadın oluştu. Onlara başladı cafelerde, sokaklarda, kütüphanelerde İngilizce öğretmeye.
Okumayı zor beceren kadınlara kimlik verdi. Onların elinden tuttu.
Kimse yardım edemez diye devletin bir köşeye yalnızlığa terk ettiği kadınlara yardım etmeye başladı. Önce kendi cebinden verdi. 5 sene gönüllü, canla, başla çalıştı.
Biz hiç bir şey yapamayız, beceremeyiz diyenlerine Sanat dersleri aldırdı. Gönüllü resim öğretmenleri buldu. Hayatında belki eline fırça almamış kadınlardan sanat eserleri çıkarttı. Onları galeride sergiledi. Tabloları satılan kadınların ellerine kazandıklarının tümünü verdi. Onlara kendi güçlerini gösterdi.
Evde fiziksel ve duygusal şiddet gören kadın kocasına karşı dimdik durmaya başladı. Sesini çıkarmaya başladı!
Cebinde 100 sterlinle Londraya ayak basan kadın 8 sene sonra kendi Vakıf Okul’unu açtı.
Okul açmakla kalmadı yazdığı projeler En İyi Avrupa Birliği Projesi seçildi. Diğer Avrupa ülkelerine tanıtmak ve yaymak adına dört bir yandan insanlar ona koştu.
Cebinde 250 sterlinle Avrupa’nın en pahalı üniversitelerinden birine kızını yazdıran kadın…. Kızını mezun etti!
O bir mucizeydi. Olmayanı oldurdu! İmkansız deneni başardı. 5 senede kime ne borcu varsa ödedi, kimsenin hakkını yemedi. Ülkesi iflastan dolayı sildi tüm borçlarını, ama o yine de ödedi.
Şerefli, haysiyetli bir kadındı o! Sözünü her zaman tuttu!
Ben mucizeleri bu kadından öğrendim! Asla vazgeçmemeyi! Asla pes etmemeyi! İnanmayı! Güvenmeyi! Yaratmayı! İsyan etmemeyi! Teslimiyeti!
Başına her ne gelirse gelsin, yine de ucunda ölüm yoksa, mutlaka bir umut olduğunu.
Eger bi şey istiyorsan, kuyrukta beklemek yerine direk müdürün odasına çıkmayı! Müdürle senin eşitinmis gibi konuşmayı!
Eğer bir problem varsa, problemi parçalara bölüp, un ufak yapmayı ve önce o parçaları süpürüp sonra dip köşe temizliğe koyulmayı… Problem diye görünen şeylerin aslında bize kendi potansiyelimizin farkına varabilmemiz için gönderildiğini.
İnsanı sevmeyi ben ondan öğrendim. İnsana değer vermeyi! Herkese eşit davranmayı!
Sıradışılığı, aykırılığı, farklı olmayı, farklarına rağmen yine de herkesle bir olmayı, en büyük aykırılığın bile sıradanlaştırılmasını…
Mucizeleri ben ondan öğrendim! Mucizeler yaratmayı! Başkalarının imkansiz dedikleri şeyin aslında sadece daha önce yapıldığının görünmediği şeyler olduğunu!
Mucize olmayı ondan öğrendim ben!
Çünkü o bir mucize…
O benim Annem…
Hayatımda tanıdığım en mucize kadın! Ve bugün O’nun doğum günü…
Şu an sahip olduğum her şey onun sayesinde… Beni ben yapan her şeyde O var…
Beni koşulsuz, her türlü huysuzluğuma, hırçınlığıma rağmen hep seven…
Bana herkesten daha çok inanan, güvenen…
Benden asla ama asla vazgeçmeyen bu kadına…
Huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum…
Bu elleri öpülesi kadının önünde “yanlızca bir Kraliçe kızı” gibi saygıyla eğiliyorum!
Sonsuz Sevgi ve Şükranlarımla
Pınar Gogulan
İşte benim Mucize Annem- İngiltere Kadın Platformu Kurucusu ve Yoneticisi – Nilgün Akbolat Yıldırım – ve elinde yine bir ödül tabiki ☺️