Sessizim uzun zamandır… Tatlı bir sessizlik değil bizimkisi… 530’a çıkan şekerin sessizliği. Gözümüzü bir açtık, bir de baktık ki, yaşamımızın tam ortasına Diabet çökmüş karabasan gibi. En Can damarımızdan vurmuş, Can Leo’muzdan vurmuş. 

Bir kaç gündür çok fazla su içiyor, bir test mi yaptırsak ki diye düşündüğüm yersiz annelik endişelerim, çok da yersiz değilmiş. Evimin sapağından U dönüşü yaparak hastane yoluna koyulmam, canım arkadaşım ve sevgili çocuk doktorumuz Sevgili İlke’nin yanına şen şakrak varmamız, cihaz yanlış ölçtü herhalde diye oğlumun üç kere delinen minik parmakları, şen şakrak girdiğimiz kapıdan ambulansla mı gitsek yoksa kendi aracımızla sorularıyla çıkışımız, 12 saatlik ameliyatlı büyük oğlumla, şeker komasına girmek üzere olan küçüğümü arabaya atıp 180’le aldığımız hiç bitmeyecek sandığımız İzmir yolu… 

Hiç rol yapamayacağım, 26 Nisan 2016 Salı öğlen 14 civarından beri, isyanım, ağlama nöbetlerim, doktorlarla, hemşirelerle, çevremdeki herkesle kavgalarım, sorgulamalarım, kendimi suçlamalarım, evladıma karşı kuyruğu havada tutma çırpınışlarım, astım ataklarım yaşamdaki tüm rollerimi çöpe atıp, ‘anne’ rolüme sıkı sıkıya tutunuşlarımın belirtileriydi. 

Hastahanede belki bir iki saat uyuduktan sonra, uyanıp gözlerimi açmadığım ve dua ettiğim o an, hatırladıkça acıtıyor canımı:

 ‘Allah’ım ne olur, gözümü açayım ve bir kabus gördüğümü anlayıp evladıma sımsıkı sarılayım.’ 
Öyle olmadı ama, gözümü açtığımda baş ucumuzda bir hemşire Can’ımın kan şekerini ölçüyordu endişeli gözlerle… Ben yine de sarıldım oğluma, bu sefer af dileyerek. ‘Özür dilerim oğlum, kabus değilmiş… Çok özür dilerim.’

Ağır geliyor her gün çocuğuma iğne yapmak, önünden yemeği kaçırmak, saklamak, cesur durdu, canı acımamış gibi yaptı diye ‘aferin’ şaklabanlıkları yapmak, hastahane koridorlarında ‘evime gitmek istiyorum’ çığlıkları atan 2-10 yaş grubu çocukların seslerini duymak, sıraya girip şekeri ölçülen, insülinlerle 300’den 280’e düşebilen çocuklarla ‘çak’ yapmak, yeni tanı konan şokun etkisiyle ağlayan hiç tanımadığın annelere kardeşinmiş gibi sarılıp, ‘Üzülme bacım, buna şükür, evlatlarımız sağ olsun, sağlıklı olsun, Allah çaresi olan dert versin’ diye dualar etmek, onunla beraber ağlamak… Ağır geliyor…

Bugün 6. gün. Nasıl mıyız? 

Evimizi özlüyoruz. Yorgunuz. İsyanın yerini kabulleniş aldı. Bir ekip olduk. Sağlam bir ekip. Arada iniş çıkışları olan bir ekip. Can Leo önümüze sonsuz kapılar açtı bugüne kadar, başımıza gelen bu ‘şer’in içinde şüphesiz bir ‘hayır’ var diyoruz, inanıyoruz. Ama yine de zaman zaman ruhumuzla ve ilahi olanla bağlantıyı koparabiliyoruz. Konuşuyoruz. Karı koca 12 senelik evlilikte konuşmaya çekindiklerimizi konuşuyor, birbirimizi ve kendimizi yeniden keşfediyoruz. Can Leo 4,5 sene direnç gösteriyordu belki büyümeye ama 4 günde bir anda büyüdü, oğlumuzun büyük hallerine hayretle bakakalıyoruz. Bazen bunu halledeceğiz, üstesinden geleceğiz, güçlüyüz derken, hiç beklenmedik bir anda dibe vurabiliyoruz. İnsanız. Her şey insana ait. 
Tekâmülün bu virajına 100’le girdik, aman takla atmayalım diye koltuklarımıza sıkı sıkı tutunuyoruz. 

Hiç bir şey bilmiyoruz. Bundan sonra bizi neler bekliyor ön göremiyoruz. Diabeti misafir mi edeceğiz yoksa ailemizin bir parçası mı olacak tahmin yürütemiyoruz. Bir an kendimizi durumu daha kötü olan çocukları görüp şükrederken buluyor, utanıyoruz. 
Utanıyorum!

Tüm utancıma ve suçlamalarıma rağmen madalyonun bir de parlak tarafı var şüphesiz, o da destek ekibi. Tüm aileden, hastahaneye koşan dostlardan, Ege Üniversite’si Hastanesi Endokrinoloji bölümü hemşire ve doktorlarından, İngiltere’de en yakın dostlarımdan olan ve hayatta tek diabet hastası tanıdığım olan Sevgili Joulie’den, tanı konduğu andan itibaren her nefesimde yanımda hissettiğim canım İlke’mden, ‘Yanlız değilsin, biz varız diye arayıp dua eden oğlumun ana okulu sahibesi canım Marie Paule’den, Demir’imin öğretmeni biricik Onur Hn’dan, kardeşim Sırma’mdan, ameliyatlı oğluma anneannelik yapan Rengin Sultan’dan, arayan soran ama asla telefonlara bakamadığım veya konuşmaya cesaret edemediğim (seslerini duyarsam ağlayacağım ve oğlum üzülecek) dostlardan, hiç tanımadığım hastanede karşı odadaki diğer annelerden, öğretmenim Gilbert Renaud’dan, Demir’ime bakmak için sıraya girenlerden, hastane ve ev arası yoldaşlık yapan taksi şöförlerinden, onkoloji bölümünde evladı yatan ama bana cesaret ve güç ve moral veren muhteşem ve yüce bir kadından, can arkadaşım Pediatrik cerrah Emel Oğuz’dan, Scio Türkiye Distribütörleri sevgili Dr Gökhan ve bana cihazın tüm hokkabazlıklarını bir günde kahve molası bile vermeden öğreten, anlatan İrem Şentürk’den, ta Mersin’den şifa gönderen Tümay’ımdan, tüm dostlardan,  evrenden, ilahi olan tüm güçlerden müthiş yardım, destek ve dua alıyoruz. 

Rabbim! Hepimiz emanetiz. Çocuklarımız bizim tüm cehaletimize rağmen bize emanet ettiğin birer hazine. Sen bize onlara istediğin, hayal ettiğin gibi bakmamızı, koruyup kollamamızı, sarıp sarmalamamızı, hakkıyla kıymet vermeyi nasip et. Her hastalığın şifası senden, ol dersin olur. Ol de olsun, yeryüzündeki tüm çocukların yüzleri gülsün, tüm evren çocukların neşe dolu kahkahalarıyla yankılansın. Sen hepimize görünenin ardındaki görünmeyeni görebilmeyi nasip et…

Sizin için ne yapabiliriz diye soranlar oluyor… 
Dua edin n’olur, sadece Can Leo için değil, şu an şifaya ihtiyacı olan tüm çocuklarımız ve anne babaları için dua edin, bir mum yakın, bir dilek tutun, bir Japon balonu bırakın gök yüzüne… Dua edin… Anne olunca, evladın en büyük zaafın olunca, bazen dilin sürçüyor, sesin titriyor, mantralar, ayetler, dualar, kelimeler boğazına düğümleniyor. N’olur benim yerime de içinde Can ve çocuk ve bebek geçen dualar edin… 

Sizi seviyorum 

Özür dilerim

Lütfen beni affedin

Teşekkür ederim
İmza: Bir anne